İnsanlık tarihi büyük bir geçmişe sahip. Bu geçmiş boyunca insanlar doğanın sunduğu armağanları kullandı ve kullanmaya devam ediyor. Doğal kaynaklara olan talep; nüfus artışı ve temel ihtiyaçlar gibi nedenlerle çok yüksek seviyelere çıkıyor. Özellikle 40-50 yıllık bir süredir insanların doğal kaynaklara olan talebi dünyanın karşılayabileceğinin çok üstünde yer alıyor. Dolayısıyla herkesin kaynakları koruyacak ve artıracak adımlar atması gerekiyor. Her geçen saniye kendinden bir iz bıraktığın bu dünyada, daha sürdürülebilir bir yaşam için ve gelecek nesillerin de bugünün imkanlarından faydalanabilmesi adına yapabileceğin birçok şey var. İşte bu aşamada “Ekolojik ayak izi” denen kavram devreye giriyor. Peki ekolojik ayak izi ne demek?
Ekoloji

Küresel ayak izi, basit bir şekilde sürdürülebilirliğin temel bir göstergesi olarak tanımlanabiliyor. Aslında bu kavram dünya ile insan arasındaki ilişkiyi, alış ve veriş dengesini inceliyor. Ekolojik denge, dünyanın kendini yenileme sınırları içerisinde kaynak kullanımı yapılıp yapılmadığını gösteriyor. Küresel Ayak İzi Ağı’nın bu konu ile ilgili yaptığı bir araştırmaya göre 2014 yılında toplam ekolojik ayak izi 1.7 idi. Bu da 1.7 tane dünya varmış gibi kullanım yapıldığının en net göstergesi oluyor.

İnsanlığın, kaynakları dünyanın yenileme hızının tam 1,7 kat üzerinde tüketmesi biyoçeşitliliğin azalmasına neden oluyor. Aynı zamanda gezegenin giderek ısınması, mevsimlerin ve iklimlerin değişmesi, canlıların yaşam alanlarının giderek daralması gibi etkenler de ekolojik ayak izini artırıyor.

Ekolojik Ayak İzi

 

Ekolojik ayak izi, yalnızca beslenme alışkanlıklarını değil günlük rutinleri de kapsıyor. Bazı bireyler işe bisikletle veya yürüyerek gitmeyi tercih ederken bazıları ise toplu taşımayı kullanıyor ya da şahsi arabasıyla ulaşımı tercih ediyor. Bireylerin ve toplulukların bu şekilde birbirinden farklılaşan alışkanlıkları, o toplumun ekolojik ayak izinin düşmesinde veya yükselmesinde önemli bir rol oynuyor. Buna göre ekolojik ayak izi hesaplaması denkleminin bir yanında talepler, diğer yanda ise dünyanın kaynakları yer alıyor. Burada kullanılabilecek durumda olan kaynaklar biyolojik kapasiteyi; kullanılanlar ise ekolojik ayak izini temsil ediyor. Ekolojik ayak izi, küresel hektarın kısaltması olan “kha” ile belirtiliyor. Biyolojik kapasitenin üzerine çıkan taleplerin adlandırması ise de biyolojik açık olarak ifade ediliyor.

Son yıllarda tüketim için dünyanın sunabildiklerinden ve yenileme kapasitesinden daha fazlası gerekiyor. Ekolojik ayak izi hesaplamalarına göre pek çok ülke kırmızı renk aralığında yer alıyor. Ülkelerin çoğu, evrenin yenileyebileceğinden daha fazlasını kullanıyor ve ekolojik ayak izini azaltmak için herhangi bir çaba göstermiyor. Diğer bir ifadeyle, ekolojik açık veriyorlar.

Peki biyolojik açık vermemek için sen ne yapabilirsin? Aslında bu sorunun cevabını herkes biliyor. Yeşil alanları artırmak ekolojik ayak izini azaltmanın ilk ve en etkili yollarından biri. Aynı zamanda sulak alanların kurumasının önüne geçmek, enerji tüketimini minimum seviyede tutmak ve üretimini desteklemek, kent planlamalarında ekolojik açığı göz önünde bulundurmak da alınabilecek önlemler arasında yer alıyor. Atılması gereken bu global adımlar için önce bireylerin harekete geçmesi gerekiyor.

Ekoloji

 

Sürdürülebilir bir dünya için senin de atacağın adımlar oldukça önemli. Allianz Sigorta ile sen de geleceğini güvence altına almak için seçeneklerini inceleyebilirsin. Bunun dışında Sürdürülebilirlik Nedir? başlıklı içeriği sen de okuyabilir; sürdürülebilir bir yaşam için bilmen gerekenleri hemen öğrenebilirsin.